Teslim edilen “Latife Döner” projesinin ardından, konumlandırma ve konsept belirleme süreçleriyle ilgili olarak, K.Biçer ve İ.İlkin ile yapılan görüşmenin bölümlerini paylaşıyoruz.
-Bu restoranla ilgili marka konsepti nasıl belirlendi?
İ. İlkin- Proje görüşmeleri yapılırken bölgeyi ve sektörü inceleme çalışmalarımız oldu. Armeda olarak bir projeyi ele alırken yalnızca müşterinin istek ve beklentilerinden yola çıkmıyoruz. Bazen müşterinin istek ve beklentileri piyasanın gerçekleriyle örtüşmüyor ve ne kadar emek harcansa da sonuçta hedeflenen başarı sağlanmıyor, ticari ve sosyal karşılığı olmayan güzel bir mekan yapılmış, ve yok olmaya terk edilmiş oluyor. Bunu aşmanın yolunun da gerçekçi bir pazar analizi yapmaktan geçtiğini düşünerek kendi araştırmamızı yapıp, gerçek problemleri masaya koyuyoruz ve çözüm üretme sürecimiz başlıyor. Giriş biraz uzun oldu ama “Latife” özelinde konuyu anlatabilmek için bu giriş gerekli.
Bölgeyi incelediğimizde hem döner sektörünün tüketim dinamikleri, hem de orada “müşteri” olacağı düşünülen kitle açısından oldukça problemli olduğunu tesbit ettik. Caddenin kendisi herhangi bir işletme için sorunlu, bölge yerleşenler için sorunlu, orada bir döner restoranı açmak sektörün dinamikleri açısından sorunlu; ve bu kadar sorunun toplandığı bir alanda iddialı bir konsept ortaya koymanın olanakları üzerinde “beyin fırtınası” oturumlarına başladık.
Bölgede yaşayanlar, tüketim ve sosyal alışkanlıkları, kimlikleri üzerinden yola çıktığımızda, insanları bu mekanda buluşturacak, burası ile bir aidiyet geliştirip benimseyebilecekleri bir yapı kurgulamak gerektiği ortaya çıkmış oldu. İşletmeci açısından ise, bölgedeki insan sirkülasyonundan potansiyel müşteri ile ilgili beklentileri, mekanın ortaya koyacağı kimlik ve buna rağbet gösterecek kitle ile ilgili varsayımları bakımından da var olan sorunlar belirlendi. Ve bu sorunları aşacak çözümler üzerinde kğnsept çalışmalarımız gelişti.
-Bu restoran konseptiyle hedeflenen kitle kim? Restoranın kimliğine en uygun müşteri profili nasıl tanımlandı?
İ. İlkin- Hedeflenen kitle öncelikle o bölgede yerleşip de iş ve sosyal yaşamını bölge dışında gerçekleştiren insanlar. Bölgede Ataşehir’le paralel gelişen bir yerleşim yapısı var (rezidanslar, lüks siteler gibi); buna karşılık sokakların, caddelerin fiziki ve ticari yapısı hala Ümraniye’nin bir gecekondu semti görünümünden kurtulamamış. Yaptığımız görüşmeler gösterdiki bölgede yaşayanlar buradaki yapıyı kendilerine yakıştırmıyor, ve benimseyebilecekleri bir mekan bulamadıkları için sosyal yaşamlarını bölge dışında sürdürüyorlar. Yalnızca fiziki yapıdan, güzel bir dekorasyondan bahsetmiyoruz, bir kimlik, bir marka iddiası ortaya koyabilen bir mekan yok. Var olanlar eski Ümraniye kimliğini temsil eden işletmeler ve ona göre de müşteri profilleri var. Proje inşaat sürecimiz devam ederken caddede işletmeye açılan “Espressolab” ne anlatmaya çalıştığımızı özetliyor aslında. İnsanlar kendi kimiklerine ait bir mekan bulabildiği için açıldığı andan itibaren rağbet görüyor.

Yüksek gelir grubu, yüksek eğitim, genelde genç profesyonellerden oluşan bir profil ve bölgenin gelecekte dönüşeceği yapı, oluşturacağı kimlik üzerine seçilen ya da Ataşehir’de yer bulamadıkları için kabullenilen bir bölge. Burada yaşayanların işleri, sosyal yaşamları şehrin yüksek profilli merkezlerinde. Tüketim, sosyalleşme, eğlenme ihtiyaçlarını karşılamak için belirli beklentileri, alışkanlıkları ve standartları var.
İlk olarak bu olgu üzerinden marka/işletme kimiği ve hedef kitle ile ilgili çözümlemelere başladık. Sosyal yaşam denilince de kadınlar ön plana çıkıyor. Yüksek eğitimli, genç profesyonel, aktif sosyal yaşamı olan kadınlar merkeze alındı. Marka sürecinde daha hızlı etkileşime girilebilecek, kurgulanan yapıyı daha kolay algılayıp adapte olacak bir profilden yola çıkıldı. Orada çevreden yalıtılmış, bölgenin gelecek vizyonu ile örtüşen, oturma düzeniyle çeşitli sosyal kullanımlara açık, kimlik sahibi bir mekan kurgulandı ve bu yapının değeri de bu kitle üzerinden oluşturabilirdi.
-Restoranın diğer rakiplerinden farklılaşmasını sağlayacak özelliği nedir? Bu farklılaşmayı nasıl sağlamayı planlıyorsunuz?
İ. İlkin- Söylediğimiz gibi, öncelikle fiziki çevreden duyulan rahatsızlığı giderecek yalıtılmışlığı sağladıktan sonra; ürünleri, hizmeti ve atmosferi ile bölge standartlarının üzerinde bir mekanla orada bir ada oluşturulması hedeflendi. Modern tasarım, gourmet menü ve sosyal etkileşim olanaklarıyla dinamik bir sosyal yaşamın parçası olması amaçlandı. Yakın bölgelerde rağbet gören Metropol, Watergarden gibi merkezlerdeki mekanlara kaçan kitleye; trafik, otopark, kalabalık gibi sıkıntılarla karşılaşmadan evlerinin hemen yanında alıştıkları bekledikleri kaliteyi sunmak kendi değerini oluşturuyor. Bu farklılaşmayı kalıcı hale getirip marka değeri oluşturmak ise hizmet standartları ve marka iletişimi çerçevesinde değerlendirilecek konu. Bu da işletmenin yürüteceği bir süreç.
-Restoranın ismi ve logosu nasıl belirlendi? Bu isimlendirme ve görsel kimlik çalışmasında hangi düşünceler ön plandaydı?
İ. İlkin- Kadın, sosyal yaşam, değişim gibi kavramlardan yola çıkıldığında “Latife Hanım” ile ilgili göndermede bulunmak hoş bir çıkış noktası oluşturdu. Latife Hanım kadınların yaşamın her alanında ön plana çıktığı bir dönemin simgesi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca sektör kabulleri açısından bakıldığında da “şu usta”, “bu usta” gibi isimler söz konusu. Burada ise üründen fazlasının sunulması gerekiyor, “Lifestyle” vurgusuyla bir kimlik sunulduğu için alternatifler arasından, “Latife” güçlü bir şekilde öne çıktı. Renk, Logotype gibi seçimler gene bölge ve kadınlar üzerinden şekillendi. Seçtikleri markaların reklamlarında, sipariş ettikleri kitaplarda, takip ettikleri dijital platformlarda karşılaştıkları fontlar ve renklerden yola çıkıldı ve odak gruplardan alınan verilerle görsel kimlik şekillendi.
-Restoranın arkasındaki hikaye nedir? Bu hikaye, müşteri deneyimini nasıl şekillendirecek?
İ.İlkin- Bölgedeki yerleşim ve ticaret adım adım değişiyor. Otoyolun hemen ardında bambaşka bir dünya var. Ve bu cadde yavaş gelişiyor olsa da o dünya ile birleşecek. Bu dönüşüm kaçınılmaz. “Latife Döner” de özellikle Finans Merkezi’nin tamamlanmasıyla oluşacak dokuda, bölgenin kimliğine, potansiyeline uygun olarak; tesbit edilen kullanıcı ihtiyaçlarına cevap verecek, kendi hikayesini anlatacak, bir anlayışla kurgulandı. İş Alışveriş Merkezlerinin ortasında, burada biriken sosyal yapıyı; sunduğu atmosfer, hizmet ve tüketim modeliyle günün dinamiklerine uygun olarak yansıtacak kaliteli bir mekan.

-Restoranın genel konsepti ve atmosferi nasıl tasarlandı? Bu konseptin belirlenmesinde hangi faktörler etkili oldu?
K. Biçer- Ön çalışmalarımızın sonucunda belirlenen hedef kitlenin ağırlık grubunu kadınlar oluşturunca doğal olarak mekan ve malzeme planlamasında pozitif ayırımcıık yoluna gittik. Mekandaki renkler, dokular öncelikle kadınların beğenisine uygun olarak seçildi. Bebek bakım odası, geniş rahat lavabolar, oturma grupları öncelikle kadınların rahatı ve kullanım alışkanlıkları düşünülerek oluşturuldu.
Yüksek eğitimli, iş ve sosyal yaşamı aktif, dünyayı, gündemi takip eden bir kitleden bahsediyoruz. Trendlerin, stillerin farkındalar ve beğenileri beklentileri yüksek. Estetik ve konfor olarak taleplerini karşılarken, vizyoner bir ortam sunulmalıydı. Biz de mid century modernden yola çıkarak, şu an dünya ölçeğinde kabul gören bir yönelişi Latife Döner’de uyguladık. Türkiye’de yeni ama önümüzdeki yıllarda daha çok örneğiyle karşılaşacağımızı ön görüyoruz.Bu anlamda da bölgenin geleceğine yönelik öncü bir çalışma olarak öne çıkıyor Latife. Bu stilin uygulaması Türkiye’de yeni, bu anlamda farklılaşmayı sağlıyor, ve gelecekte bu stil Avrupa’daki gibi yaygınlaştığında da öncü olacak.
-İç mekanda nasıl bir hikaye anlatmak istediniz?
K. Biçer- Sadece yemek yenilen bir yer değil, aynı zamanda rahat vakit geçirilen, sosyalleşilen bütünsel bir deneyim sunuyor Latife Döner. Müşterilerin konforu, memnuniyeti ve mekanda geçirdikleri zamanın kalitesi doğrudan mimari özelliklerden etkileniyor. Sonuç olarak bahsettiğiniz anlatılacak hikaye bu atmosferi deneyimleyen müşteriler ve işletmeci tarafından yazılacak.

-Restoranın farklı bölümlerinin (giriş, oturma alanları, bahçe vb.) tasarımıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Bu bölümlerin birbirleriyle olan ilişkisi nasıl kuruldu?
K. Biçer- Farklı tiplerde masa ve oturma alanları sunmak, müşterilere kendi tercihlerine göre alan seçme özgürlüğü veriyor. Bu, hem özel yemekler hem de günlük buluşmalar için uygun ortamlar sağlıyor. Restoranın birbiriyle bağlantılı farklı alanlarında, farklı deneyimler yaşanabiliyor. Kullanıma yönelik farklar, özelleştirilmiş alanlar var. Ferah ve esnek alan kullanımı, farklı grup büyüklüklerine ve tercihlerine uyum sağlama imkanı veriyor. Bu esneklik, çeşitli müşteri ihtiyaçlarını karşılamada kritik öneme sahip. Bu yerleşim, kalabalık hissi vermeden daha fazla kişiyi ağırlamayı da mümkün kılıyor. Doğal mazlemelerden oluşan sütunlar raflar bölümleri yumuşak bir şekilde ayırdığı için gruplara kendi arasında bir yalıtılmışlık hissi de vererek konfor alanı sağlıyor.
-İç mekanda kullanılan malzemeler ve renkler konusunda neden bu tercihleri yaptınız? Bu seçimlerin restoranın atmosferine etkisi nedir?
K. Biçer- Tasarımda Mid century modernden yola çıktığımızı söylemiştik. 1940 lardan 70 lere kadar çok popüler olan, zamansız tarzı ile hiç demode olmayan bir mimari ve tasarım hareketi bu. Organik ve geometrik formları bir araya getirerek sade ve yalın çizgilerle ifade buluyor.
Projede mid-century modern estetiği temel alarak, hem sıcak ve davetkar hem de modern ve şık bir atmosfer yaratmayı amaçladık. Bu tarzın karakteristik özelliklerini, günümüzün yaşam tarzına ve müşterilerimizin beklentilerine uygun bir şekilde yorumladık. Misafirlerin hem görsel hem de duygusal olarak tatmin olacağı bir deneyim amaçlandı. Misafirler, mekana girdiklerinde kendilerini hem rahat hem de stilize bir ortamda hissedecekler. Ahşap ve doğal malzemelerin kullanımı, mekana sıcaklık ve samimiyet katarken, metal detaylar, mekana modern ve dinamik bir hava kazandırıyor. Aydınlatma tasarımımızla birlikte, mekanda farklı atmosferler yaratabilme imkanı da sunuyoruz.
Mekanda ağırlıklı olarak doğal ahşap tonlarını tercih ettik. Hem zeminlerde hem de mobilyalarda kullanılan ahşap, mekana sıcaklık, samimiyet ve doğallık katıyor. Oturma gruplarında ve döşemelerde doğal deri ve dokulu kumaşlar tercih ettik. Bu malzemeler, hem görsel olarak zengin bir deneyim sunuyor hem de mekanda lüks ve konforlu bir atmosfer oluşturuyor. Bazı duvarlarda ve tezgahlarda doğal taş kullanarak, mekana daha rustik ve yerel bir hava kattık.
Beyaz, krem, ahşap tonları ve yeşilin farklı tonları gibi doğal renklerin kullanımı, mekana ferahlık ve huzur veriyor. Bu renk paleti, mid-century modern tarzının doğayla uyumlu yönünü yansıtıyor. Nötr renklerin yanı sıra, bazı duvarlarda kullanılan daha koyu renkler ve dekoratif objelerdeki canlı renkler, mekana hareketlilik ve dinamizm katıyor. Bu kontrast da mekanı daha ilgi çekici hale getiriyor.
-Aydınlatmanın restoranın genel havasına katkısı nedir? Farklı alanlarda farklı aydınlatma teknikleri kullanmayı nasıl planladınız?
K. Biçer- Bu restoran projesinde, aydınlatmayı mekânın atmosferini şekillendiren ve farklı alanları birbirinden ayıran önemli bir tasarım öğesi olarak gördük. Yumuşak ve sıcak tonlardaki ışıklar, restoranımıza samimi ve rahatlatıcı bir hava katarken, daha odaklı aydınlatma noktalarıyla da farklı alanları vurgulayarak görsel bir çeşitlilik sağladık.
Farklı aydınlatma teknikleri kullanarak, restoranı farklı bölgelere ayırdık. Örneğin, oturma alanlarında daha yumuşak ve gözü yormayan bir ışıklandırma tercih ederken, yemek hazırlama alanında daha güçlü ve işlevsel bir aydınlatma kullandık. Aydınlatma armatürlerinin seçiminde, mid-century modern tarzının karakteristik özelliklerini yansıtan, basit ve geometrik şekilleri olan ürünler tercih ettik. Bu sayede, hem dönemin ruhunu yansıttık hem de modern bir görünüm elde ettik.
Büyük pencereler sayesinde, gün ışığından maksimum faydalandık. Doğal ışık, mekanı daha ferah ve canlı göstererek, genel atmosferi olumlu yönde etkiledi. İç bölümlerde, asılı duran sarkıtlar ve duvar aplikleri kullanarak, sıcak ve davetkar bir atmosfer yarattık. Kalabalık gruplara hitab edebilecek bu alanlarda, loş bir ışıklandırma tercih ederek, misafirlerin rahatlamasını ve sohbet etmesini amaçladık. Diğer alanlarda yemek masalarının üzerinde, direkt olarak aşağıyı aydınlatan spot ışıklar kullanarak, yemeklerin daha iyi görünmesini sağladık. Bu sayede, yemek yeme deneyimi daha keyifli hale geldi.

-Mekan tasarımıyla müşteri deneyimini nasıl zenginleştirmeyi hedeflediniz?
K. Biçer- Tasarım odaklı düşünme ile konsepti ele aldığımızdan bahsetmiştik. Son kullanıcı dikkate alınarak dış cepheden başlayan bir farklılaştırma, dikkat çekme söz konusu. Dışarıda çok dekoratif kurgular yapmadığımız için çelik yapı elemanları görülüyor. Brutalist bir stiimiz var, bu da zaten Türkiye’de çokça kullanılan, insanların benimsediği, alıştığı bir stil. Dikkat çeken, merak uyandıran bir stil. Saksılar vasıtasıyla koyduğumuz yapıyla birleşen bitkiler hem dışarıdan caddenin genel yapısından ayrı bir mekanı işaret ediyor,hem de mekanın içini caddeden ayıran doğal bir perde oluşturuyor. Işığı içeri taşıyan geniş pencereler, doğal, pişmiş topraktan tuğlalar cephede kullanıldı, bu da, mekanın sıcak ve samimi bir atmosfer kazanmasını sağlarken, çelik konstrüksiyon modern ve endüstriyel bir hava katıyor. Bambu bitkileri ise bu iki farklı tarzı bir araya getirerek, doğal ve ferah bir görünüm sunuyor.
Camların önüne dikilecek bambular, mekanı dışarıdan gelen bakışlardan koruyarak müşterilere daha özel bir alan sunacak. Aynı zamanda, bambuların yaprakları sayesinde mekanın içine doğal bir ışık süzülecek ve ferah bir ortam yaratılacak. Restoranın bulunduğu konum göz önüne alındığında, doğal malzemelerin kullanılmasıyla şehrin betonarme yapısından sıyrılarak, daha sıcak ve davetkar bir atmosfer oluşturuldu. Farklı malzemelerin uyumlu kullanımıyla elde edilen estetik görünüm, mekanın dikkat çekmesini ve akılda kalmasını, ünsiyet kurulmasını sağlıyor.
Kapıdan girildiğinde de insanları rahatlatan bir bahçe algısı söz konusu. Mobilyaları, malzemeleri ona göre dizayn edildi. Sedirler, masalar, sandalyeler, mekana dağılmış bitkiler neredeyse bir ev rahatlığı sunuyor diyebiliriz. Aynı zamanda insanları bir anda betonarme şehirden, çevrenin düzensizliğinden kopararak bambaşka, izole edilmiş doğal bir ortama götürüyor, bir ada oluşturuyor.
Ahşap, bitki ve doğal renklerin hâkim olduğu iç mekânımız, misafirlere ev sıcaklığında bir ortam sunuyor. Bu sayede, restoranda kendilerini rahat ve güvende hissederek keyifli vakit geçirebilecekler. Mekânı farklı bölgelere ayırarak, her bir köşede farklı bir deneyim sunduk. Daha sakin ve samimi bir ortam arayanlar için özel oturma alanları, daha hareketli ve sosyal bir atmosfer isteyenler için daha geniş oturma alanları gibi seçeneklerimiz bulunuyor.
Tüm tasarım kararlarımızı alırken, misafirlerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini ön planda tuttuk. Rahat oturma düzenleri, yeterli mesafe ve işlevsel detaylarla, konforu en üst düzeyde tutmayı amaçladık. Sonuçta, iç mekan tasarımımızla, misafirlere sadece yemek yemeyi değil, aynı zamanda estetik, rahat ve keyifli bir deneyim sunmayı hedeflledik.
-Mekanın akustiği, oturma düzenleri gibi konular müşteri deneyimini nasıl etkileyecek?
K. Biçer- İyi bir akustik, gürültüyü azaltarak ve konuşmaları net bir şekilde duymayı sağlayarak müşterilerin rahatlamasına ve sohbet etmesine olanak tanır. Özellikle kalabalık restoranlarda, gürültü müşteri memnuniyetini olumsuz etkiler.
Misafirlerin rahat ve keyifli bir ortamda sohbet edebilmeleri için akustik düzenlemelere büyük önem verdik. Yumuşak döşemeler, akustik paneller ve bitki kullanarak yankıyı azalttık ve daha sıcak bir atmosfer oluşturduk. Özellikle daha kalabalık gruplara hizmet verecek köşelerde, ses yalıtımına daha fazla özen göstererek diğer bölgelerin sessiz kalmasını sağladık.
Oturma düzenlerini belirlerken, hem misafirlerin konforunu hem de sosyal etkileşimlerini göz önünde bulundurdık. Büyük masalar, kalabalık gruplar için idealken, daha küçük ve daha özel masalar, samimi sohbetler için uygun. Ayrıca, farklı oturma yükseklikleri ve konumları sunarak, müşterilerimize daha fazla seçenek sunduk
Bu sayede, misafirler hem rahat bir ortamda yemek yiyebilecek hem de istedikleri gibi sosyalleşebilecekler. Mekânın farklı köşeleri, farklı ihtiyaçlara cevap verecek şekilde tasarlandı. Örneğin, iş görüşmesi yapmak isteyen misafirler için daha sessiz köşeler bulunuyor.
-Bu projede farklı alanlardan uzmanlarla nasıl bir iş birliği yapıldı?
K. Biçer- En başta konumlandırma, konsept belirleme sürecinde; marka, sektörel analiz, alan çalışmaları için danışmanlarımızla ön hazırlığımızı yürüttük. O bölgedeki sorunlar, potansiyel, iş kolu ve talep değerlendirildi. Marka konseptiyle birlikte hedef kitle ve işletme kimliği belirlenince ürün/hizmet ve işletme standartları konusunda da konsepte uygun çalışmalaraın yapılması gerektiği ortaya çıktı. Gastronomi işletmeciği alanında deneyimli danışmanımız Emin AL bey devreye girdi ve ürün/hizmet konusunda standartlar belirleyerek önerilerimizi oluşturdu. Örneğin sunulan kimliği güçlendirmek için bu mekana ait özelleşmiş bir menü ya da içecek olması gerektiği, bazı sunum ve hizmet standartlarının da mekan için özelleştirilmesi gibi konular çalışma dosyamızda yer aldı.
Armeda
